4 Ekim 2016 Salı
Yavuz, Çetin Bir Kış Geçirdik
Bir şeyler karalayıp içinizi döktüğünüzde “keşke sen de mutlu olsan”, hiçbir şey yazmayıp mutlu olduğunuz anlarda “neden artık eskisi gibi yazmıyorsun” diyen insanlar var buralarda. Mutlu olunca yazamaz bazı insanlar, bu yüzden en büyük hayalleri bir daha asla bir şeyler yazamamaktır. Bu insanlar doğarken ağlamışlardır ve ölene kadar düzenli aralıklarla ağlamaya devam ederler. Ölürler, seyirciler alkışlar, perde kapanır. Ölümlerinden itibaren tüm dünya onları hayata döndürmeye çalışırlar, “keşke şimdi aramızda olsaydı” derler. Ancak aynı insanlar o an, o saniyede bir başka kalemin ucunu açmakla meşguldürler. İnanın bana her insan uçsuz bucaksız zamanda bir nokta değildir dostlar. Bazıları virgüle doğru kayar, azalarak yok olur; bazıları ünleme doğru kayar, ortalığı inleterek yok olur; bazıları ise üç nokta… Onlar, bugün aramızdalar. Çünkü bazı hikayeler asla bitmez dostlarım.
Kuşluk Vakti Hürmetlerine
Gecenin battığı yerde tükürüklü flütüyle her şeyi bombok eden bir küçük çocuk, ürkütür seni karanlığın pençelerinde, inan.
Eksile Eksile Tamamlanan Çocuk, Kalmayınca Sonsuz Olur Mu?
Karanlığın ederi, sen mi geldin?
Doldurdun içine bu adamın kıyıda köşede ne varsa.
Oysa bu adam eksile eksile tamamlanacaktı.
Eksile eksile çoğalmaktan, kaybetti kendini.
Karanlığın bedeli, sen mi geldin?
Kime geldin, bu adam kim.
Doldurdun içine bu adamın kıyıda köşede ne varsa.
Oysa bu adam eksile eksile tamamlanacaktı.
Eksile eksile çoğalmaktan, kaybetti kendini.
Karanlığın bedeli, sen mi geldin?
Kime geldin, bu adam kim.
Papaz Köy
I.
Gecenin sessizliğine dizeler döken apartman çocukları.
Gece kafasının içindeki seslere dizeler döken apartman çocukları.
Geldiniz mi hiç, gördünüz mü burayı?
Papaz Köy'ün katil karanlığı esir aldı mı hiç sizi, kaldınız mı yapayalnız, oldunuz mu gece ansız?
Kulakları delen bu ses,
Papaz Köy'ün hiyerarşisi.
En büyüğünden en küçüğüne, gecenin içinde tüm o kabuklu yamyamlar.
Masumlar mı, suçlular mı bilinmez.
Zaten onlar da bilmez.
Büyük küçüğü yer.
Küçükler büyüğü yer.
Büyükler, küçükler, bu ne curcuna, her şey her şeyi yer.
Bu horoz ibikleri, bu ingiliz karanfilleri…
Gündüz güneşinin altında ne canlılar hepsi, ne şamatacılar…
Ne mutlular, rüzgarla sağdan sola.
Oysa gece çöktüğünde, hepsi sanki bir aman’.
Hareket etmeye korkar, şafak vakti için dualar eder masum çocuklar gibi.
Ya sen Salkım Söğüt.
Epey büyümüşsün görmeyeli.
Yaşıtların hala çocuk gibi, hala ağlak.
Sen koca adam olmuşsun..
Ya sen heybetli Salkım Söğüt, beraber doğduk bir haber büyüdük.
Sen gelip oturmayacak mısın masama?
Sen de mi yenildin bu katil geceye?
Seni de aldılar yanlarına bu korkak yeşiller?
II.
Hayır.
Baksana kendine, köklenmişsin, dağ gibi duruyorsun işte burada.
Kimse devirememiş seni, yıkamış da yıkamamış yağmurlar, fırtınalar.
Korkutamamış hayat seni, titretememiş naralar.
Bak bana.
Tatarcık sineği gibi saplandım nerde pislik varsa.
Her şamarda ordan oraya.
Gel de kemiklerimin sesini dinle apartman çukurunda.
Nerde mutlu olduysam orası haram oldu bana, bak.
Bu cehennem, benim cehennemim.
Beslenme çantam ellerimde sımsıkı, ben küçük çocuk.
Açtıkça gördüm gerçekleri, yine de bırakamadım.
Nereye gittimse, bırakamadım.
Nereye gittimse bakmadan duramadım.
Çantam ve ben, biz yarattık her şeyi, biz öldürdük sevgiyi.
Bakıyorum sana, gülümsüyorum ıslak.
Fasülye ekerdik pamuğa, hep çürürdü benimki.
Korkardım ölecek diye.
Çok su verirdim.
Şimdi Salkım Söğüt, heybetli sen karşımda.
El ele doğduk biz.
Birbirimize tutunduk biz.
Seni sen yapan ben, şimdi yastığımın altına bir fasülye tanesi koysam, çürür, Salkım Söğüt.
Seni sen yapan, sen gülemeden, çürür, Salkım Söğüt.
Gecenin sessizliğine dizeler döken apartman çocukları.
Gece kafasının içindeki seslere dizeler döken apartman çocukları.
Geldiniz mi hiç, gördünüz mü burayı?
Papaz Köy'ün katil karanlığı esir aldı mı hiç sizi, kaldınız mı yapayalnız, oldunuz mu gece ansız?
Kulakları delen bu ses,
Papaz Köy'ün hiyerarşisi.
En büyüğünden en küçüğüne, gecenin içinde tüm o kabuklu yamyamlar.
Masumlar mı, suçlular mı bilinmez.
Zaten onlar da bilmez.
Büyük küçüğü yer.
Küçükler büyüğü yer.
Büyükler, küçükler, bu ne curcuna, her şey her şeyi yer.
Bu horoz ibikleri, bu ingiliz karanfilleri…
Gündüz güneşinin altında ne canlılar hepsi, ne şamatacılar…
Ne mutlular, rüzgarla sağdan sola.
Oysa gece çöktüğünde, hepsi sanki bir aman’.
Hareket etmeye korkar, şafak vakti için dualar eder masum çocuklar gibi.
Ya sen Salkım Söğüt.
Epey büyümüşsün görmeyeli.
Yaşıtların hala çocuk gibi, hala ağlak.
Sen koca adam olmuşsun..
Ya sen heybetli Salkım Söğüt, beraber doğduk bir haber büyüdük.
Sen gelip oturmayacak mısın masama?
Sen de mi yenildin bu katil geceye?
Seni de aldılar yanlarına bu korkak yeşiller?
II.
Hayır.
Baksana kendine, köklenmişsin, dağ gibi duruyorsun işte burada.
Kimse devirememiş seni, yıkamış da yıkamamış yağmurlar, fırtınalar.
Korkutamamış hayat seni, titretememiş naralar.
Bak bana.
Tatarcık sineği gibi saplandım nerde pislik varsa.
Her şamarda ordan oraya.
Gel de kemiklerimin sesini dinle apartman çukurunda.
Nerde mutlu olduysam orası haram oldu bana, bak.
Bu cehennem, benim cehennemim.
Beslenme çantam ellerimde sımsıkı, ben küçük çocuk.
Açtıkça gördüm gerçekleri, yine de bırakamadım.
Nereye gittimse, bırakamadım.
Nereye gittimse bakmadan duramadım.
Çantam ve ben, biz yarattık her şeyi, biz öldürdük sevgiyi.
Bakıyorum sana, gülümsüyorum ıslak.
Fasülye ekerdik pamuğa, hep çürürdü benimki.
Korkardım ölecek diye.
Çok su verirdim.
Şimdi Salkım Söğüt, heybetli sen karşımda.
El ele doğduk biz.
Birbirimize tutunduk biz.
Seni sen yapan ben, şimdi yastığımın altına bir fasülye tanesi koysam, çürür, Salkım Söğüt.
Seni sen yapan, sen gülemeden, çürür, Salkım Söğüt.
Hasat Zamanı Baba Yağmurları
Samsun Garına adımımı attığımda, yanına gelmiyordum bu defa.
Yine de içimde yanına gelmenin huzuru vardı.
Büyük şehirden adımımı attığımda, ellerim bomboştu.
Yine de yüreğimde kaybetmişliğin gururu vardı.
Başkente vardığımda bacaklarım titriyordu, yürüyemiyordum.
Yine de yüzümde hayal peşinde koşmanın huzuru vardı.
Samsun asfaltına çıktığımda bir baba artık oğlunu avutamadığını anladı.
Bu defa gözlerimde yapayalnız kalmanın, yetim kalmanın meyveleri vardı.
Karadeniz yağmurunda sigaramı öldürürken, hasat zamanı geldi, yüzlerce kişi arasında pes etti gözlerim.
Yine de ellerimde, yitirmişliğin rahatlığı vardı.
Yeltenmedim bile.
Ladik yakınlarında, dağlar güneşimi şükür keserken;
Ladik yakınlarında, güleryüzlü, yaşlı muavin iyi misin diye sorarken;
Ladik yakınlarında, dünya üstüme çullanırken, ölemedim.
Yine de, kalbimde, ölü bir bedenin soğuğu vardı.
Ben o şehire hiç ayak basamadım.
Ben o şair için hiç şiir olamadım.
Yine de içimde yanına gelmenin huzuru vardı.
Büyük şehirden adımımı attığımda, ellerim bomboştu.
Yine de yüreğimde kaybetmişliğin gururu vardı.
Başkente vardığımda bacaklarım titriyordu, yürüyemiyordum.
Yine de yüzümde hayal peşinde koşmanın huzuru vardı.
Samsun asfaltına çıktığımda bir baba artık oğlunu avutamadığını anladı.
Bu defa gözlerimde yapayalnız kalmanın, yetim kalmanın meyveleri vardı.
Karadeniz yağmurunda sigaramı öldürürken, hasat zamanı geldi, yüzlerce kişi arasında pes etti gözlerim.
Yine de ellerimde, yitirmişliğin rahatlığı vardı.
Yeltenmedim bile.
Ladik yakınlarında, dağlar güneşimi şükür keserken;
Ladik yakınlarında, güleryüzlü, yaşlı muavin iyi misin diye sorarken;
Ladik yakınlarında, dünya üstüme çullanırken, ölemedim.
Yine de, kalbimde, ölü bir bedenin soğuğu vardı.
Ben o şehire hiç ayak basamadım.
Ben o şair için hiç şiir olamadım.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)