24 Mayıs 2017 Çarşamba

Fairbanks

Az sonra kalkar benim uçağım, beni boşuna beklemeyin.
Fairbanks soğuktur şimdi, hep soğuktur gerçi. 

Kış, kar, soğuk neden sevilmez?
Neden hep yazın yaşanır o eski aşklar, aşk olanlarından?
Kışın çırılçıplak sarılıp uyumak nedir tatmış mı hiç şair?

Az sonra kalkar benim uçağım, siz varın yolunuza gidin.
Fairbanks, kalp dondurur şimdi.
Benim kalbim hep donuktur gerçi.

Şair hiç o bankta oturmuş mu, güneşin ağır ağır batışını izlemiş mi oradan?
Şair hiç gözlerinden ısınmış mı senin?
Şair hiç dinlemiş mi;
Işık teyzeyi,
Asker amca anılarını,
Malazgirt'i,
Dörtlerce kere dinlemek istediğim o araba hikayesini?
Şair ne görmüş, ne geçirmiş, şair kimmiş be!

Kalkış saatine az kaldı ama, biraz daha bekleyin siz. 
Biraz dahamız olsun gitmeden. 
Biraz...
Fairbanks kalabalık olanı yalınlaştırır, tek olanı bile ikiye böler şimdi.

Şair o gün, o bankta, kapüşonunu kafasına geçirip ağlamış mı hiç?
Şair kafasını sola çevirip 'akma' diye yalvarmış mı göz bebeklerine?
Şair tanrıçanın gözyaşlarına sarılmak isteyip, incitmekten korkup, oturmuş mu yerine?
Şair sen ne anlarsın yaşamaktan?
Şair sen, ne işe yararsın?

Sen hiç geldin mi bu havaalanına?
Sen hiç caydın mı gitmekten?
Sen gitmek için kimliğini yırtıp atmışken,
Biletini de yırtıp, kimliksiz, biletsiz, yersiz yurtsuz kaldın mı?
Şair sen daha bunlar olamazken, bak, ben üstüne bir de kimsesiz kaldım.

Şair, sen şiirini yaz, çocuk kandır.
Sen yaza methiyeler diz,
Ben kışa çikolata paketleri.

Şair sen gülümseyerek terket,
Ben ağlayarak kalayım.
Şair sen, ben olma, mavi hapı yut.

x

Bekleyen Bekleneni Beklemekle Mesuldur

Tam olarak bu masada beklemek seni.
Sabah erkenden kalkıp, okula, derse, sınava gitmezken,
Tam olarak bu masada beklemek seni.

Sabah o ürkek köpeği sevmiş, beşyüzaltmışbeş'e gülümseyerek binmiş, o güzel yaşlı adama yer vermişken,
Tam olarak bu masada beklemek seni. 

Büyük bardakta çayımı söylemiş, içine dört şeker atmış, sardığım sigaramı yakmışken,
Tam olarak bu masada beklemek seni.

Sen hep dersin ya, ne yaparsan mutlu olmak için;
Mutlu olmak için, huzur bulmak için,
Gözlerinin içine bakarak dinginleşmek için;
Tam olarak bu masada beklemek seni.

Hayat, ölüm, sevgi, dostluk, kardeşlik, aşk, aile, adalet, cesaret... 
Ne varsa hayatta bir tutam lazım olan;
Hepsi,

Hepsi tam olarak bu masada beklemek seni. 

Hoş'Çakal

Ölüyor işte karşımda. 
Gün gün yaşlanıyor, gün gün daha da tükeniyor nefret ettiğim adam.
Ben sanıyordum ki, aynı güce geleceğiz,
Ben sanıyordum ki, kulağından çekeceğim,
Ben sanıyordum ki... 
Öylesine sanıyordum ki...

Şimdi ben büyüyorum, o küçülüyor. 
İnsan hiç büyümekten küçülür mü? 
Yapılır mı bu ha?
Ben daha kendi ölümüme alışamamışken,
Göz göre göre yapılır mı?

Söylesene.

Gece Gündüz Bir Artık

Arabalar şehirden kaçarken, yastığıma düşmüş sakal tellerimi yeni yeni toplarım. 
Pamuk şekerler kadifeye doğru solarken, perdeden dışarıya ancak bakarım. 
Çünkü akşam olunca uyanırım ben, evet.
Binaların ışıkları bir bir sönerken doğar benim hayatım, kepenk seslerinin gürültüsüyle batar.

Geceyi sevdiğimden mi dersiniz, karanlığa baş koyduğumdan mı?
Hayır dostlarım; görünmez adamlar, sadece geceleri görünürler, onları görecek kimse olmadığından. 
Görünmezlik de görecelidir değil mi, kalan her şey gibi. 
Gündüzün tüm o ihtişamı içine nasıl karışılır, nasıl karıştınız? 
O devasa kalabalıkta küçük bir nokta gibi, nasıl...
Çıkamadım ben içimden, içimin içinden.
Yapamadım.
Yirmi bir yıllık bir gece yatıyor gündüzleri yastığımın üzerinde.

Oysa bir şeyler, parmaklarımın ucuna doğru şimdi.
Oysa bir şeyler, beni gündüze çeken cinsten.
Oysa bir şeyler, gündüzü geceden farksız kılacak şimdi.
Oysa bir şeyler, beni tıpış tıpış ayaklarına getiren...
Peki adam, nasıl şeyler o şeyler?
Her şeyin bir zamanı var, 

Önce tut ellerimden, güneşi batıracağız.

Soyutlananın Şiiri

Simsiyah bir dünyada, beyaz bir nokta, lekedir. 
Günlerden bir gün, lekeydim, yok oldum. 
Ben bir lekeydim, bir vardım, bin yoktum.

Ben binde birdim, bine bölündüm, kalmadı benden bir zerre.
Hanginiz ayırırsınız beni diğerlerinden, çıksın konuşsun. 
Sen ayırırsın. 
Hanginiz aldığım biri değil verdiğim bini görür, çıksın konuşsun.
Sen görürsün.
Hanginiz siyahın arkasına saklanmış siyahı düşünür, çıksın konuşsun.
Sen düşünürsün.

Karıştım ben bu topluma; ama alışamadım onlarla yaşamaya. 
Öylesine maruz kaldım ki depremlere yıkımlara,
Bu kalın kabuktan başka bir şey göremez oldum.
Öyle dinlemez oldum ki sesleri, öyle anlaşamadım ki bu tekdüzelikle;
Dinlediğim şarkılardan, okuduğum kitaplardan kendimi alamadım.
İşte bu yüzden burdayım ki;
İnsanların konuşarak bile anlaşamadığı şu zamanda, 

Ben senin yanında susarak kaç cilt kitap okuduğumu sayamadım.