30 Eylül 2017 Cumartesi

Döngüsel Kalp Aksaklıkları

Şiiişt, sessiz ol güzel çocuğum.
Şimdi ben kendimi kandırıp, sana aşık olacağım.
Şimdi ben hayatımın tüm anlamlarını sana yükleyeceğim.
Şimdi ben, senden bir ben daha yaratacağım,
En baştan.

Hayatta ilkten bol ne var;
Seninle olan ilklerimi saymaya başlayacağım.
Mesela bu evde ilk seninle uyudum,
Mesela fakülte bahçesinde ilk seninle el ele yürüdüm.
Mesela bu yaşıma ilk seninle girdim.
Hayatta ilkten bol ne var ki,
Elbet sayacağım senin için de binlercesini,
Sen hiç gitmeyecekmişsin gibi.

Şimdi sen kendimi kandırmama izin vereceksin.
Ellerimi okşayacak,
Dudaklarımı öpecek,
Geceleri yatağımın soğuk tarafını ısıtacaksın.
Öylesine inandıracaksın ki beni benim olduğuna,
Sensiz kalma fikri aklıma geldiğinde bile gözlerim dolacak,
Ölüm alacak içimi, ölüm!


Çocuğum, biliyorum sen de biraz üzüleceksin ama,
Çok sürmeyecek.
Sen de unutacaksın beni,
Sen de kaldırım edip, ardın edip gideceksin beni.

Üzülmek yok çocuğum,
Bu sahte aşkın bütün kederi benim,
En başından anlaşalım seninle.
Sen gideceksin ben kalacağım.
Ben senin sırtına bile aşık olacağım,
Ona bile aşk dolu yaşlarla bakacağım,
Bu yük benim.

Gün gelecek, o gün, olmayacaksın.
Senin binlerce fotoğrafını biriktirdim ya hani,
Onlara bakacağım geceler boyu.
Gelmeyeceksin çocuğum.
Yalvarsam dahi gelmeyeceksin.
Ölsem dahi gelmeyeceksin.
Gelsen dahi gelmeyeceksin.
Bir kaç yılım senin yokluğunla varlığa gelecek.
Sonra, yeni bir sahte gelecek.


Öylece durduğum yerde nefes almaya çalışırken biri gelecek, Sevdiği olduğumu sanacak.
Ben inanacağım;
Bir kaderle birleştirmeye kaderimi
Ve değiştirmeye kaderimdeki makus kehaneti.
Ondan sil baştan bir ben yaratacağım.

Şiiişt, sessiz ol güzel çocuğum.

Şimdi ben kendimi kandırıp, sana aşık olacağım.

Esrik Adamın Hikayesi

Ülkenin kuzeyinde,
Tren raylarının sesi içinde,
Dört duvar arasında,
Tanrıya şirk koşacak denli yalnızlaşan bir adam yaşarmış.

Nerdeyse hiç çıkmazmış dışarı,
Kapı arasından alırmış yemeğini.
Kitap okurmuş, müzik dinlermiş,
Perdenin arasından dışarıyı izlermiş.
Arka balkonuna konan kumruları heyecanla beklermiş,
Onların adama baktıkları gibi, adam da onlara bakarmış,
Yan yan.

Bir gün, adamın tayini çıkmış.
Ülkenin en batısına…
Almış bavulunu,
Tanrı'ya bir selam çakmış, çıkmış yola.
Yolculuğunun üstünden çok geçmemiş ki,
Orda da kendisine bir dört duvar bulmuş.


Bazen aynanın karşısına geçer
Sohbet edermiş.
Tanrı da boş durur mu, muhabbetlerini artırırmış,
Kendisine denk birinin olmaması,
Onun da işine gelirmiş tabi.

Vurgun yemeye alışık olduğundan,
Sadece büyük vurgunlarda çıkarmış evden bizim adam.
Babası ölse, çıkarmış mesela.
Ama babası,
Hiç ölmezmiş.

Bir gün, vurgun yemiş.
Ne kadar büyük bir vurgun diye sorarsanız,
Tanrı bu vurguna da pek sevinmemiş.
O denli büyükmüş.

Bizim adamı kim, nasıl sever,
Ben bile şaşırıyorum hala.
Ama, biri sevmiş işte,
Güzel de biri sevmiş.
İnanır mısınız, öyle biri sevmiş ki bizim esrik adamı,
Öyle güzel, öyle bilgili, öyle sıcakmış ki,
İlginç yahu.


Bizim adamın esrikliği buradanmış işte,
Kadehten bir yudum alıp sarhoş olan genç oğlanlar gibi, Kadından bir yudum almış,
Sonrasını ben bile hatırlamıyorum.

Esrik adam!
Senin için, geleceğe bir not;
Tıpkı bugünkü gibi,
Seni neden sevdiğini hiç anlayamayacaksın.
Malum,
Sen,
Esrik Adam'sın.

Gündüz Yüzlü Kadın

Herkesin bir hikayesi olduğu gibi,
Onda da bir tane vardı tabi.

Sevdiğim bir şarkıya yakıştırdım gözlerini,
Gündüz yüzlü kadın, diye andım onu.
Tuvalete gidip ellerimi yıkardım sürekli,
Ellerim üşüsün, tutsun diye.

Kalabalık olurduk bazen,
Hep o konuşurdu,
Güzel de konuşurdu.
Ben dinlerdim.
Masanın altından elimi tutardı.
Sohbetin ortasında,
Kelimelerinin ortasında,
Parmaklarını gezdirirdi parmaklarımda.
Başkasıyla konuşuyorum ama,
Ellerin,
Ellerin! Derdi bana.


Sevmek için yaşardı bizim gündüz yüzlü kadın.
Çok da güzel yaşardı.
Yaşarken, yaşatırdı.
Gülümser, ısıtırdı.
Kırmamaya çalışırdı ne olursa olsun,
Çünkü bir zaman,
Çok kırılmıştı.

Böyle erken büyüdüğünden,
Hep çocuk kaldı.
Hep çocuk kaldığından,
Kireç tutmaz hayalleri vardı.
Ne bir boyama kitabı, ne tek boynuzlu at,
Bizim gündüz yüzlü kadın,
Biraz farklı bir ufaklıktı,
Nefes almak istedi sadece.
Tek hayali, bedeldi dünyanın tamamına.

Nefes al, gündüz yüzlü kadın.
Bir sen değersin geceme,
Bir sen aydınlatırsın geçmişi,
Bir sen yardım edersin karanlıkta kaybolan,
Kumandalı arabamı bulmama.


Gel, gündüz yüzlü kadın.
Bir hayal buluruz elbet bana da,
Bakarsın beraber nefes alırız.

Kal, gündüz yüzlü kadın.
Ben kalmadı bende,
Sen kal.

Dilek Sigarası

Ben umursamaz bir adamım.
Hayatımdaki insanların değeri,
İçtiğim bir dal sigaranınkine yaklaşamaz bile.
Kim göz kırptıysa bana,
Öldürdü en az bir kere.
O da hafiften öldürüyor,
Ama göstere göstere.

Yalandan anlamaz o,
Nankörlük etmez.
Beni bu soğuk duvarlara mahkum eden insanlara nazaran,
O az da olsa ısıtır odamı.
Aşığın maşuka aşkı nasıl gözlerinden anlaşılıyorsa,
Bir adamın sigaraya aşkı da,
Ciğerlerinden gelen sesten,
Sabah öksürmelerinden anlaşılır.
Ben çok aşığım.


Genelde böyle zamansız yakalanmam ben,
Ama şans işte,
Bu gece sigaram bitti.
Karşımda kara bir paket, içinde bir dal sigara…
Gözlerime bakarak bir dilek dileyip,
Pakete ters koyduğun bir dal sigara.
Öyle bir merak ediyorum ki ne dilediğini,
Her ne dilediysen,
Öyle bir istiyorum ki gerçekleşmesini…
Bu gecemi, başka bir aşkla geçireceğim.
Kim siker sigarayı.

Ölüm Alacak Ellerini

Sanki birkaç ay öncesiymiş gibi;
Birinci sınıfta sıra olurduk, ben ağlardım
Babam benimle beklerdi öğrencilerin içinde.
Sınıfta benimle oturmuştu hatta birkaç ders…

Sanki birkaç hafta öncesinde;
Sokaklarda top oynuyordum,
Mahallede kavgalar ediyordum.
Sanki Serkan'ı daha birkaç hafta önce sıkıştırdık Burak'la. Sağlam da dövdük be.

Sanki birkaç gün geçti ardından;
Lisede sevdiğim kıza zeytinli açma almalarımın,
Halı sahanın yırtık tellerinden girip disipline gitmelerimin,
Spor salonunun çatısından atlayıp okuldan kaçmalarımın…

Söylesene şimdi,
Birkaç ayda 21 yaşına gelen bu adam,
Nasıl korkmadan baksın gözlerine?
Sen kalsan,
Ben kalsam;
Gün gelecek,
Ölüm alacak ellerini…

Damak

Çikolata ile fıstığın efsanevi aşkı…
Babam anlatırdı hep;
Gençken, kızları Damak'la tavlarmış.
Bir kızı tavlayacaksan,
Ona Damak alacaksın, derdi.
Hayır,
Ben babam değilim.
Hayır,
Seni Damak'la tavlayamayacağımı da biliyorum.
Ama senin hep söylediğin gibi;
Ne demiş şair,
Bir umuttur yaşamak.

Babam, mutlu olduğu zamanlarda
Bana Damak alırdı.
Öyle küçüğünden de almazdı hiç,
Hep en büyüğünden alırdı.
Gözleri gülerdi bana verirken.
Baba olmaktan pek anlamazdı ama,
Verdiği o küçük hediyenin tüm güzelliğini görürdüm gözlerinde.
Kapat gözlerini, bak benimkilere.
Yine de, hayır, ben babam değilim.


Artık yediğin her çikolatayı mutluyken yiyeceksin.
Artık mutsuzluk çikolatası yok.
Olur da üzülürse güzel yüreğin,
Ellerim var.
Onları tutacaksın;
Onlarla sileceksin göz yaşlarını;
Onlarla yiyeceksin çikolatanı;
Artık tek başına mutsuz olmayacaksın.

Sona Doğru

Hızla soluyor her şey.
Bu insanlık, bu toplum, bu dünya…
Öyle ivmeleniyor ki bu kötülük, bu durgunluk,
Aynı oranda karışıyor her şey birbirine.
Şairin Bacon'a söylediği gibi,
Gökkuşağına,
Bir ağaca,
Bir kuşa baktığında,
Rakamlar gören bir insan sürüsü yetişiyor.

Sevgi, yok.
Güven, yok.
Hisler, yok.
Çaya şeker bile atmıyor bu illetler be!

Bir adam uçağa biniyor,
Cam kenarına oturuyor,
Dışarı bakmaya tenezzül bile etmiyor.
Adam sen hiç uçtun mu?
Sen rüzgarı suratında hissettin mi hiç?


Bir kadın İstanbullu,
Her gün köprüden geçiyor,
Telefonunda oyun oynuyor…
Bakmıyor bile o kadın denize,
Bakmıyor Kuleli'ye,
Göremiyor 'Yeter!’ diye yalvaran şehri.

Ne geldiyse başımıza,
Ne gelecekse,
Hepsi aynı sebepten;
Bir tutam tutku kalsaydı içlerinde,
Hani, azıcık,

Gözlerimizden önce dudak kenarlarımız kırışırdı.

Gecenin Tepesinde

Ağaçlar yanından bir bir geçerken
Her birinin sesini ayrı ayrı duyarsın kulağında.
O rüzgar,
O soğuk,
En sıcak günde bile o soğuk…

Sadece sensindir,
Bir beden öylece havada asılıdır işte.
Hissedersin.
Gözlerinden yaşlar süzülür istemsiz,
Kapüşonun açılır kapatmaya çalışsan da.

Sen nereye istersen orayadır dünya.
Beklemezsin, bekletmezsin hayatı;
Ayaklarının altındadır işte simsiyah ciğerleri,
Çekersin Amisos tepesine,
Yakarsın bir dal.
Karışırsınız, geceye.

Demem o ki, sar belimi.
Üçleyelim ciğerleri.
Biz nereye istersek,
Oraya artık hayat.

Öptün Ya Sen Beni

Öptüm ya ben seni;
Hangi kadın öpüldüğü için öyle güzel bir hediye verebilir ki?
Bir gülümsemeye nasıl bunca anlam yüklenebilir ki?
Taş gibi bir kalbin kabuğu nasıl saniyesinde kırılabilir ki…

Öptüm ya ben seni;
Ne zaman koluma baksam aynısı olur,
Ne zaman okusam o kelimeleri tutamam hiç kendimi,
Ne zaman kendimi tutmak istemesem,
Koluma bakmam bu yüzden belki,
“Bu benim hayatım, ya şimdi ya da asla”

Öptüm ya ben seni, Öptün ya sen beni,
Buluştuk ya hani iki nefesin ortasında;
Şimdi bütün çaylar dört şekerli,
Şimdi bu boktan hayat dört şekerli.
Şimdi, titreten ellerin, bedenin,
Dört şekerli.

Ana, öptün ya sen beni,
Ben daha ne anlatıyorum ki…

Sevmek de Sevilir

Erkeğin naifi mi olur dedim hep kendi kendime.
Erkek dediğin, erkektir dedim.
Serttir, olmalıdır bu ülkede.

Bu naiflik, bu ürkeklik, bu korku…
Hepsi senden.
Elini okşasam gideceksin sanki.
Beni öperken yüzümü sana çevirsem,
Hayal birden yok olacak sanki.
Sarsam, sarılsam, Hiç bırakmasam,
Bebeğini severken öldüren bir anne gibi,
Hoyratım ben.


Bilemedim ki hiç sevmesini,
Hiç tutturamadım ki dozunu.
Hiç alamadım ki kendimi sevmenin cazibesinden.
Sevmeyi sevmekti benimki,
Sevmeyi sevmek,
Yok etti sonra sevgiyi.
Simsiyah etti sevmek,
Kanepenin arkasında saklanan sevgisiz çocuğu.

Nasıl az sevilir bilebilseydim belki,
Tutardım ellerini.
Nasıl gözlerimi ayıracağımı bilseydim belki,
Uzun uzun bakmaya korkmazdım.
Nasıl yaşanacağını bilseydim belki
Bu kadar korkmazdım ölümden,
Ölümümden,
Ölümünden.

Gölgeden Giden

Bir şeyler eksiliyor durmadan bu karanlığın içinde.
Bu sessizlik, bu zifir, bu zindan
Daha da hatırlatıyor bana kendimi.
Oysa unuttuğum onca anın yanında,
Unutmak istediğim tek şeydi belki…

Bu hırıltı, ciğerlerimden gelen,
Bu titremeler, dizlerimde,
Bu eller, vurduya kırdıya yenik düşen,
Bu bilekler, incecik,
Bu bacaklar, tel gibi,
Bu hayat, pamuk ipliğinin ucunda…

Bağırmak, haykırmak istiyorum,
Ona da ciğerim yetmez,
Boş ver.

Sokaklar Benim

Bir sokak köpeği,
Şehri baştan sona senin sevginle dolaşabilir,
Bir kuru ekmeğe çocuklar gibi sevinebilir,
Yağmurun, çamurun içinde dans edip,
Uykusunun geldiği herhangi bir yerde uyuyabilir.

Bir sokak köpeği,
Karnı deli gibi aç olsa da,
Sen arkanı dönmeden yemez verdiğin yemeği.
İnsandan gururludur,
İnsandan yürekli…
Yaşamak için kimseye ihtiyacı yoktur,
Hatta çoğu zaman yokluğumuz daha yararlıdır ona.

Bir sokak köpeği,
Tüm sokakların sahibi bir kimsesizdir.
Bir küçük sevgi,
Bir ufak okşama yeter ona dünyaları vermeye.
Karnı bazen toktur ama,
Kalbi hep açtır çünkü sahiplenilmeye.


Bir sokak köpeği,
Seni sever,
Çünkü sevilmek ister.
Hemen her çağırdığında gelir yanına,
Çünkü asla başka bir işi yoktur.
Biri kulağından tutsun,
Bir kulübeye soksun ister…

Bir sokak köpeği, Bir şey uğruna,
Köpek olmak ister bazen.